Trade Yaparken Kendi Kendini Sabote Etmenin ve Etmemenin Yolları
Kripto Piyasası Sana Bir Şey Borçlu Değil: Kayıplarla Dans, Umutla Kavga
Kripto para piyasası… Ah şu dijital para denen şeytan icadı! Kimimiz onu bir çıkış kapısı olarak gördü, kimimiz bir hayal kırıklığı. Kimileri cüzdanındaki birkaç satoshi’yle zengin olma hayali kurarken, bazılarımız sadece “biraz para koyayım da kenarda dursun” deyip sonra o paranın kenarda duramadığını gördük.
Ama asıl mesele ne biliyor musunuz? Kripto para piyasasıyla kurduğumuz kişisel, psikolojik ve duygusal bağlar. Yani konu sadece grafikler, mumlar, destek-direnç çizgileri değil. Asıl mevzu kafamızın içindeki “o kazanacağım ulan!” sesi.
“Piyasa beni neden hep dövüyor?” sendromu
İlk trade… heyecanlıyız. Coin yeşil yanıyor, bir şeyler oluyor! Alıyoruz. 15 dakika sonra fiyat yükseliyor, “bende bu işte bir yetenek var galiba” diyorsun. Sonra tekrar alıyorsun, ama bu sefer düşüyor. Sonra bir daha. Derken zarar. İşte orada başlıyor kafada bir klik sesi:
“Piyasa bana düşman.”
Aslında değil. Gerçek şu: Piyasa seni tanımıyor bile. Seni ne seviyor, ne nefret ediyor. Onun umurunda bile değilsin. Ama senin onunla olan ilişkin… işte o epey duygusal.
Bu durum, aslında çocukluk travmalarımıza bile kadar gidebilir (evet, Freud burada haklı olabilir). Küçükken bir şey isteriz, vermezler. Ya da biri bir şeyi elimizden alır. Ve o acı duygular beynimizde öyle bir yer eder ki… kripto grafiğinde düşüş görünce bile o eski anı tetiklenebilir. “Hakkım olanı vermiyorlar” psikolojisi devreye girer.
“Kazanmam lazım” diye diye kaybedenler kulübü
Çoğu trader’ın bilmeden girdiği kısır döngü şudur:
- Kaybeder,
- Suçu piyasaya atar,
- Bu hatayı bir daha yapmamak için "daha çok analiz yapmalıyım" der,
- Daha çok analiz eder,
- Bilgi arttıkça beklenti artar,
- Beklenti artınca zarar da daha çok koyar,
- Sonra yine suçlu aranır: “Bu piyasa manipülatif!”
Evet manipülatif, ama asıl manipülasyon bazen kendi beynimizde oluyor.
Trade yaparken “kaybetmemeliyim”, “bu sefer kesin tutacak” düşüncesi aslında beynin seni koruma refleksidir. Ama bu koruma, seni kör eder. Fiyat düşerken "burası dip", daha düşerken "şaka yapıyor herhalde", biraz daha düşerken "bu bir testti, geçemedik..." derken olan paran gider.
Ve ilginçtir, kayıptayken tek bir yeşil mum görünce, tüm zararı unutur insan. “İşte bu!” dersin, sonra o mum da sana el sallar gider. Duygusal ilişkiler kurmaman gereken tek yer varsa o da grafik ekranıdır.
“Trade, bilgiyle kazanılır” yalanı
Şimdi diyeceksin ki, "E o zaman teknik analiz öğrenmeyelim mi?"
Hayır öğren. Bol bol oku, çalış, formasyon ezberle. Ama şunu unutma:
Bu bilgiyi neden öğreniyorsun?
Eğer öğrenme motivasyonun "acıyı önlemek", yani “bir daha zarar etmeyeyim” ise geçmiş olsun. Bilgiyi, acıdan kaçmak için değil, avantaj elde etmek için kullanman gerekir.
Bu fark çok ince ama ölümcül. Eğer kafanda “benim bu piyasayı yenmem lazım” gibi bir inat varsa, zaten kaybettin. Çünkü kripto piyasası bir düşman değil. O bir arena. İçeri giren herkes birbirinden bir şey almak için orada. Ve kimse kimsenin duygularını umursamıyor.
Kırmızı rakamlar = kişisel başarısızlık değil
En büyük yanılgılardan biri de şudur: "Zarar ettim, demek ki ben başarısızım."
Hayır efendim, zarar etmek sistemin parçası. Hatta bazı günlerde zarar etmemek, işlem yapmamak, en büyük başarı olabilir.
Özellikle kripto gibi uçan-kaçan bir piyasada, tüm işlemlerin karla bitmesi mümkün değil. Ama önemli olan, kazandığında ne kadar kazandığın ve kaybettiğinde ne kadar kaybettiğin. Yani asıl mesele risk yönetimi.
Bazen trade yaparken “şu coin %50 gitsin, zararımı kapatırım” gibi hayaller kurarız. Ama piyasa senin hayallerine göre hareket etmez. Çünkü tekrar ediyorum:
Piyasa sana hiçbir şey borçlu değil.
Şuursuzca coin almanın bedeli: “Piyasa bana kazık attı!”
Şu manzarayı bilirsin:
- Twitter’da biri yazmış: “$XYZ coin uçacak!”
- Hemen alıyorsun.
- Coin 3 dakika yeşil, sonra kıpkırmızı.
- “Lan bu ne ya? Beni kandırdılar!”
Hayır, seni kimse kandırmadı. Sen kendi heyecanınla kendini kandırdın.
Bu piyasada işlem yaparken önemli olan tek şey, kontrolü dışarıda değil içeride aramak.
Yani sorumluluğu başkasına atmak seni sadece yeni zararlara hazırlar.
Kazananlar kim?
Kazananlar, kazanmaya mecbur olmadığını bilenlerdir.
İşleme girerken:
- “Olursa olur, olmazsa başka fırsat çıkar” diyebilenlerdir.
- Zararı kucağına alıp “eyvallah” deyip çıkabilenlerdir.
- Kendini değil işlemi sorgulayanlardır.
- Ve en önemlisi, grafik ekranına tıpkı hava durumu gibi bakanlardır: "Bugün yağmurluymuş, şemsiye almadan çıkmayayım."
Kripto piyasası bir oyun değil. Ama ciddi alınması gereken bir oyun gibi. Strateji ister, psikoloji ister, soğukkanlılık ister. Ve her şeyden önce… sabır ister.
Son söz: Kendinle dalga geçmeyi öğren, yoksa piyasa seninle geçer
Bu dünyada kaybetmeden kazanmak yok. Önemli olan, kayıpları nasıl taşıyabildiğin.
İşin sırrı, piyasa karşısında mağdur değil, oyuncu olmakta.
Kendine gülmeyi bil, "Yine düştüm bu FOMO tuzağına" diye kendi haline gülebil.
Çünkü bu piyasada gülmezsen, çok ağlarsın.
Unutma:
- Piyasa dost değil, düşman da değil.
- Kazanmak bir sonuç, ama huzur bir tercihtir.
- Bir grafik sana ne mutluluk, ne de intikam verebilir.
O yüzden…
Hiç yorum yok: